9 Nisan 2014 Çarşamba

Firuze

Firuzeeee…
Yeni kahramanımız...  Tanıştıralım hemen.  Firuze – okuyucu, okuyucu – Firuze (!!),,

Firuze ilkokul yıllarında çok sıkıntı çekmiş biri. Kötü bir çocukluk geçirmiş, herkes dalga geçmiş. Ailede bulamadığı sevgiyi arkadaşlarında aramış ama nafile. Arkadaşları da yüz vermemiş. Her gün dalga geçilen, ezik mi ezik bir çocuk olmuş.
Firuze**

Örnekleyelim hemen;
Ahmet, Mehmet’le konuşmaktadır.
Ahmet: Abi teneffüste top oynayalım mı?
Mehmet: Firuze gelmez şimdi, topsuz kalırız.
Kombo: AHAHHAHAHHAAHAHAHA

Ahmet ve arkadaşları top oynarken Firuze köşeye pısmış seyretmektedir. Top taça gider ve şans o ki Firuzenin ayağının dibine gelir…
Ahmet: Top topu çekiyor işte…
Kombo: AHAHAHAHHAHAHAHAHAH


Top, ibne, gay ve bir sürüsü... Taa küçücük Firuze’nin kişiliğine yapılan bu hakaretler, saldırılar, dalga geçmeler o kadar küçücük bir insan için çok çok ciddidir. Firuze nedense bir türlü erkeklerle iletişim kuramamış ve hiçbir zaman onlardan biri olduğunu anlayamamıştır. İşin kötüsü de içinde yaşadığı o kini dışa vurup, “sen ne diyorsun orospu çocuğu” diye diklenememiş, o yumruğu vurup, çocukları susturamamıştır.
Bu kadar olaydan sonra ne olmuştur?

 Firuzenin güç duygusunda bir incinme olmuştur. Kendini asla orada top oynayan çocuklar kadar güçlü görememiş, sanki kendini onlardan biri değil gibi hissetmiştir.

Zaten aileden ve özellikle ailedeki yakın erkek bireylerden alamadığı o güç duygusunu, arkadaşlarından da tesis edememiştir. Yani güç duygusuna bir türlü ulaşamamıştır.

E, oda erkekler yüz vermeyince gidip kız arkadaşlarıyla oynamıştır.

Ne çektin be Firuze!!!
Şimdi sorarlarsa kim bu Firuze diye, o zaman derim ‘Firuze temsilidir’. Firuze bir bohemlik sembolüdür, eziklik hissiyatıdır. Firuze, İstanbullunun çocuğuna koymadığı adıdır. Firuze bendir, sendir, bizdir…

Ağla şimdi Firuze ağla…

------------------------------------

Ah Firuze yürekler,Ahhhhhhhhhhh.!!!!!!
Kuşsuz coğrafyaların kanatsız melekleri
Hayatın kaldırım kokulu karanfilleri
Tazecik hislerin kelebek elbiseleri….

Kişisel sorularınız veya yorumlarınız için sol taraftaki mail bölümünü kullanabilirsiniz.

7 Nisan 2014 Pazartesi

Edep Ya Hu



Beni hiç tanımadan beni anlatmaya çalışıyorsunuz. 

Ufacık aklınıza, yazık!
Siz ki nereden bileceksiniz?
Sanki müneccim oldunuz da ben mi göremedim?
Nerden bilirsiniz bir babanın yakınlığını?
Nerden bilirsiniz bir arkadaşla yapılan kavgayı?
Nerden bilirsiniz bir kızın o sıcacık yüreğini?
Nereden ha?

Ağzınıza sakız ettiniz üç kelimeyi
Demedik laf, sokmadık kelime koymadınız.

Yunus olsa da şöyle derunda,
Deyiverse size bi;

“Edep Ya Hu”


Not: Kişisel sorularınız için sayfanın solundaki e mail yoluyla bana ulaşabilirsiniz.

2 Nisan 2014 Çarşamba

Neden Eşçinsel Bir Yaşam İstemiyorum?


Ben açıldıktan yaklaşık 1 ay sonra hornette buldum kendimi. Ne zaman kendimi bir konuda eksik hissetsem hornete giriyor veya sevgilim olsun istiyordum. Her seferinde de 30-40 yaşındaki amcaların seks teklifleriyle karşılaşıyor, reddediyordum. İşin içinde belki benim anlayamayacağımdan da büyük bir durum vardı; belki 18-30 yaşına kadar pek bir sorun olmasa da 30 yaşından sonra eşcinsel bireylerin seks düşkünlüğü artıyor ve saplantı haline getiriyorlardı. Bunu düşündüm, epey biir süre… Bu arada pandacımla konuştuk. Yavrum isteklerimiz fazla ön planda napalım dedi. O konuşmadan sonra ben ilişki kavramını sorgulamaya çalıştım. Çevremde hiç adam akıllı, uzun süren bir eşcinsel ilişkisi yoktu maalesef. Ama baktığım heteroseksüel ilişkierde seks bizdeki kadar ön planda değildi. Kimse ilk tanışmada “a/p ?” veya “hadi bizim eve gidelim” demiyordu. Veyahut, bedensel özelliklerdeki kaslı, sarı saçlı vs vs özellikler orada sanki daha önemsizdi.

Aradığım eşdeki özellikleri sıralayım istedim. Kendimde olmayan bütün özelliklerin onda olmasını istiyordum. Güçlü olsun, havalı olsun, cool olsun… Ama ikimizde de ne yazık ki güç duygusu yoktu. Olamazdı, bunu nasıl halledecektim?

Açıldıktan 1.5 ay sonra babam ve ben umreye gittik. Artık olaylar yatışmış, babam çok da takmıyordu beni. Kuran’ı daha yakından tanıma fırsatı buldum orada. Herkesin dini kendinedir bu konuda fazla bir yorum yapmak istemiyorum ancak “Görmez misiniz?” “Bilmez misiniz?” çağrısı adeta bana yapılıyordu.

Deneyimlediğim bu olaylardan sonra dünya sağlık örgütünün karar alma mekanizmasını inceledim. Ben eşcinselliğin kesinlikle bir hastalık olduğunu düşünmüyordum! Ki hala da düşünmüyorum! Dünya sağlık örgütünün bazı kararlarını siyasi baskıdan ötürü aldığını gördüm.  Eğer ki bunu bir hastalık olarak saysa, Amerika’da bir sürü çalışan ben hastayım bana maaş bağlayın, veyahut ayrıcalık tanıyın diye çalışmak istemeyeceğini öğrendim. Ki şunu da tekrar etmek isterim, ben eşcinselliği asla bir hastalık olarak görmedim ve hala da görmüyorum.



Eşcinsel derneklerini araştırdım, bunun değişmeyeceğini söylüyorlardı. Değişimi gerçekten isteyen bir insanı yalnız ve çaresiz duruma düşürüyorlardı. O aralar eşcinsel dernekleri benim için artık ilahlaşmışlardı ve ne derse desin kaide oydu. Ama burada bir eksiğimiz vardı;

Bütün erkek eşcinsel bireylerin sorunları hemen hemen aynıydı. Eşcinsel dernekleri bu sorunları görmüyor veya görmezden geliyordu. Bende de olduğu gibi çoğu ailesinden kopuktu. Ben küçükken “keşke babam ölse” diye düşünen bir insandım. İnsandan ziyade yararlı bir mobilya parçasıydı o benim için. Konuştuğum bir çok eşcinselin babasıyla sorunları vardı. Anne,bizim ailede fazla baskındı sürekli dırdırlanır, babamla olan sıkıntıları küçücük yaşıma rağmen bana anlatırdı. Bende annemle bir olup babama kin, nefret duygusu pompalardım. Diğer bir sorunum girişimcilikteydi. Özellikle diğer erkeklerle rekabet söz konusu olduğunda bu iş daha da zorlaşırdı. Pisuvarda yakınında başka bir insan varken işemek de ayrı bir rekabet konusuydu. İdrar boşaltmak; girişken olabilmenin ve kendini ortaya koyabilmenin bir çeşidiydi benim için. Öyle haller olurdu ki, iki insanın oturduğu metro koltuklarında, “pardon şuraya geçebilir miyim” dahi diyemezdim. Diğer eşcinsel arkadaşlarımda da benzer sorunlar vardı. Küçüklüğümde eşcinsel olduğum için ağır hakaretlere maruz kalmıştım. O yaşlardaki çocuğun direkt kişiliğine yapılan bu saldırı sadece benim değil, bütün eşcinsel bireyler için aşağılık ve kendini küçük görme durumunu ortaya çıkarmıştı. Babamdan şimdiye kadar hiçbir şey istememiştim. Varsa yoksa yüzeysel ve yeteri kadar bir diyaloğumuz vardı. Ölse haberim olurdu yani. Bütün gay arkadaşlarımın da baba konusunda çıkmazları vardı. Bunları ben bir dernek başkanı olmadan görebilmekteyken, oradaki o dernek başkanları bu konuda en ufak bir bilgi sahibi bile değillerdi maalesef.

Bu kadar bilginin farkında bile olmayan ben; sadece eşcinsel arkadaşlarımla konuşarak korkularımızın, yaşadıklarımızın ne kadar da benzer olduğunu anladım. Aslında babamdan kaynaklanan erkeklere erişememe durumunu taa küçükken erotize etmiştim de farkında değildim.

Bundan sonra gelişen süreçte babama terapi görmek istediğimi ama bir sürü kötü niyetli paragöz insanın olduğunu söyledim. Önyargılıydım, o terapistlerin bana bir şey yapamayacağını düşündüğümü ilettim babama. Anlayışla karşıladı. Sen istediğin zaman terapiyi sonlandırırız ve istediğin zaman psikoloğu değiştiririz dedi ve söz verdi. Sen bul, ben götüreyim dedi. Ben Hacettepeden bir profesör buldum ama bir kere gittikten sonra beni sarmadı. Sonra babam başka birisini önerdi ve ona gittik. Ondan beri de aynı psikologla devam ediyoruz.


Not: Kişisel sorularınız için sayfanın solundaki e mail yoluyla bana ulaşabilirsiniz. 

Psikoloğa Neden Gitmek İstemedim?

Çünkü korktum. Penis kesme, hadım etme bir sürü haberin gazetelerde dolaştığı günümüzde bana ne olacağını bilmediğimden korktum, bu işin sonunda intihar da edebilirdim. Hem bu bir hastalık değildi ki neden tedavi edilmeliydi?


Aileme açıldıktan sonra geçen 1 ay tam bir kabustu. Onların görüşüne göre değiş ne olursa olsun ama değiş diyorlardı. Aslında ben böyle bir şey beklemiyordum onlardan. Beni daha anlayışla karşılayacaklarını daha sevgiyle yaklaşacaklarını beklemiştim. Onlara bu işin bir hastalık olmadığını anlattım. Allah var dinlediler. Ama anlamak konusunda cidden bir sıkıntı içindelerdi. Onlara hadım edilmekten tut da penis kesme işlemlerine kadar her sıkıntımı anlattım. Artık evin içinde bütün gün ben konuşuluyordum ve o zamanlar bu beni epey rahatsız ediyordu. Psikolog psikolog gezmek istemiyor ve onların değişmesi gerektiğine, beni ben olduğum için sevmeleri gerektiğine inanıyordum. Dünya sağlık örgütünün kararlarını ve dünyanın bu konuda neler düşündüğünü biliyordum.

1 Nisan 2014 Salı

Adını Koyalım "Değişim" 2

Nasıl da mutluyum anlatamam, iki gündür bir sürü yerden değişim diye bir şey yoktur, kendini bastırıyorsun diye birileri bağırırken hayatım gözümün önünden geçti. Vasat bir çocuklum vardı. Bu aralar neler yaşadığımı düşündüm.Geçmişimle şimdimi kıyasladım. Ne kadar da mutluyum oysa. İlgilendiğim bir kız var. Onu deli gibi seviyorum. Yanaklarından kollarından öpmek istiyorum. Dur Çağlayan diyorum. Acele etme! Psikoloğum da öyle söylüyor. Acele etme!

Bundan önce bir kıza çıkma teklifi edecektim. Çıkma teklifini edeceğim gün, kavga ettik. Sorun belki de bendeydi. Onu kıskanıyordum! Başka bir çocukla gördüm onu. Çocuk kızın omzuna elini atmıştı. Sordum dedim noluyor? Arkadaşız sadece dedi. Hayatımda ilk orada bi insanı kıskanmıştım. Elini atan erkeği gebertmek istedim oracıkta. Yumruğumu sıktım bekledim. Gelince biraz konuştuk, daha da sinir etti. Dövdüm bende. Orada fark ettim, bundan önce kendimi ne kadar baskılamışım, iyi evlat olmuşum. Neymiş efendim, kavga edilmezmiş. Siz hiç kavga ettiniz mi? Kavga ettikten sonra böyle bir rahatlama yaşadınız mı, bilemezsiniz!

Babam sağolsun, kankam sağolsun bu süreçte bana çok yardımcı oldular hala da oluyorlar. Şimdi bakıyorum, ne kadar da yanlış anlamışım babamı, ne kadar da annemin dolduruşuna gelmişim. Bilardo oynamakla hetero olunmaz diyorlar. Doğrudur olunmaz! Ama babayla bilardo oynamanın, onunla güreşmenin, babayla yapılan tartışmanın yerini de hiç bişey tutmaz. Babamla iki ayrı kutupmuşuz da haberimiz yokmuş. Babasına dokunmaktan korkan bi evlat varmış meğersem. Şimdi arada bilardo oynuyoruz, güreşiyoruz, langırt oynuyoruz, hatta benim boş dersim olduğu zamanlarda izin alıp okuluma geliyor, arkadaşlarımı babamla tanıştırdım, çok beğendiler. Hep gelsin diyorlar. Daha 6 ay öncesine kadar babasından utanan bir çağlayan varken, şimdi arkadaşlarıyla babasını tanıştıracak, onlara babayı kabul ettirecek bi Çağlayan doğdu. Benim için snapchat açmış. Yerim! Arada toplantıdayken snap atıyor ahahahahah. :D Diyorlar, bilardo oynamayla bişey olmaz diye. Babayla yapılan etkinlikten aldığın hazzı nerden bileceksin?

Kankam Bedirhan;  hiç farkında bile değil bana nasıl bir rol model olduğuna. Çok iyi bir sevgilisi var. Yenge diyoruz ona. Allah bozmasın, bizim ailede örnek alabileceğim bir ilişki yokken, onların ilişkisini model alıyorum hep. Gelecekte, onlarınki gibi bir ilişkim ve küçük küçük çağlayanlar olsun istiyorum ahahahah.
Eskiden yakışıklı bir erkek görsem konuşamaz, sanki o dünyaya ait değilmişim gibi hissederdim. Hatta yaptıkları futbol muhabbetinden tiksiniyorum derdim. Gerçekte futbol muhabbetinden tiksinmezdim. Ben futbol bilmezdim. Onlarla konuştuğumda kendimi yetersiz görürdüm, susardım. Bugün kaslı mı kaslı yakışıklı bir çocukla sanki önceki Çağlayan ben değilmişim gibi konuştuk. Ona bir programı anlattım. Basit bir bilgisayar programını… “Olum mal mısın vegas pro dururken edius ne amk, vegas pro ebeni siker, orospu çocuğu” Ne kadar argoydu! Ne çok küfür ediyordum. Ben ki öylesine yakışıklı bir çocuktan etkilenmeyip, hemen dalaşabilecektim!!!!  Benim için imkansızdı.


 Ve bu süreç içinde şunu da fark ettim, kızlara karşı bazen alaycı ve küfürlü konuşabiliyordum. Onlara karşı tutumumda değişti. Şimdi bi kızla konuşurken küfür etmek mi!  Asla!! Dikkat ediyorum da, son dönemde erkeklere karşı olan ilgim epey azaldı. Geçenlerde yakışıklı bir erkeği keserken, baktım ve sadece “hmm yakışıklıymış” dedim ve geçtim. Ne bir fantezi kurdum ne onun yanağını sıkmak istedim. İşin ilginç yanı göz gayri ihtiyari kızları kesmeye başladı. İnanmazsınız geçen türbanlı bi kızı kestim ahahahahah. Bu çağlayan çok çapkın olacak haaa :D