8 Kasım 2013 Cuma

Açılma Hikayem -3-

Yoruldum...
Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken... Yoruldum!”**


Karşımda duran babamın yüzüne bakıp, haykırmak isterken buldum kendimi. Bunda anormal olan ne vardı ki? Benim için hakikat, gerçekti oysa…

Bana arkadaştan öte olan insandı, Gizem… Babamla salon konuşmamızın ertesi günü onu aradım. Dersteydi, açamadı. O gün ne kadar yalnız hissettim kendimi bilemezsiniz. İlkokul 2-3 civarında anlamıştım bendeki bu farklılığı. Korkmuştum kendimden, daha ne olduğunu bilmediğimden Allah’a hıçkıra hıçkıra dua etmiştim “Al içimdeki beni” diye. Daha Allah’ın ne olduğunu, kim olduğunu bilmeden, sadece yalvarmıştım günlerce... Allah benliğimi benden almadı. Tanrının kutsal ruhu dedi, bıraktı.

İlkokul ve ortaokul yıllarımda pek parlak geçmedi, minnacık çocuklar sanki anlamış gay olduğumu da bilmiş gibi hep bir ağızdan olmadık hakaretler ettiler.

İkinci kez aradım açmadı Gizem. İşte o an ilkokul çağıma döndüm. Yıllar sonra hiç olmak istemediğim bir zamana; ilkokul çağına… Yalnız benle tanıştım. Bir sürü arkadaşı olan yalnız benle…

Akşam okuldan sonra eve gittim, üzerimde kocaman ağır bir baskı… Apartmana girmeden, hemen yanındaki bir taşa oturdum. Gene Gizem’i aradım, nafileydi. Eve girmek istemiyordum. Üzerimde hissettiğim bu ağır baskı, itilmişlik ve dışlanmışlık hissi girme diyordu apartmana.

Ailem beni ben olarak görmüyor, uyuşturucu kullanan, gay barlarda takılan gay olmayan bir mahlukat olarak görüyordu. Bu ithamlar bir yere kadar kabul edilip, yenilir yutulur bir hal alabilirdi ama orada dikkat edilmesi gereken nokta ailemin beni ben olduğum için değil, hayallerindeki ben olduğum için sevmeleriydi.
Tüm cesaretimi toplayıp, apartmana girdim. İstemeye istemeye asansöre binip çıktım yukarı. Bugün ki sabah salon konuşmasının kritiği yapılacaktı illaki. Aileme yalan söylemek istemiyordum, onları  kırmak, suratlarını kızartacak hareket yapmak istemiyordum.


Onların bana dediğine göre çevreden şurdan burdan beni gay barda görenler varmış. İlaçlarımı yakalamışlar falan…  Bunların tamamen bir uydurmaca olduğunu taa o zamandan anlamalıydım ama anlayamadım işte.
Annem üzerimde baskı kurmak için babamı fişekliyor ve hiç layık olmadığım sıfatlarla beterin beterini söyletiyordu ki, ‘durum aslında o kadar beter değil ben sadece eşcinselim’ dememi bekliyordu. Ben bunu çok geç anladım ama oynanan oyun tam bir psikolojik savaştı…

Beterin beterini üzerine post gibi giymektense sadece betere razı olmaktı bana düşen…
İçeri girip odama sinmiştim. Birkaç arkadaşa mesaj attım. Bedenim o kadar ağırdı ki yerimden kalkacak halim yoktu.

“Abi merhaba ben ******, durumlar karışık. Bizimkiler benim uyuşturucu kullandığımı ve gay barlarda takıldığımı söylüyorlar. İftira atıyorlar. Kendilerine de iki –üç iftiracı kocakarı bulmuşlar, beni sıkıntı altında bırakıyorlar, noolur bir şey de, kimseyle konuşamıyorum ve iftiralar üzerimde kalacak.”

Mesaj buydu. Yığılmış bedenimin artık sakinleşmeye ihtiyacı vardı ama kalbim küt küt atıyordu. Ağır bedenimi o yataktan kaldırmak çok çok çok zordu…


Gıcık gibi kimseye ulaşamadım nihayet biri mesaj attı…

Neden benim bu saçma yaşanmışlıklarımı okuyasınız ki? Sizi değerli kılanda bu işte karşılıksız sevginiz.. Gerçekten zaman ayırıp okuduğunuz için çok teşekkür ederim. 4.bölümün devamını da okuyun lütfen. İşler karışacak..

**Ayşe Kulin Bora'nın Kitabından

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder