15 Kasım 2013 Cuma

Açılma Hikayem -4-

“Gelirim”
“Söz mü?”
“Söz”
“Erkek sözü mü?”
“Erkek sözü”
Erkeklik esastı coğrafyamızda. Erkek sözü verir, erkeğe yakışan oyunlar oynardık. Erkek, mutfağa girmez denirdi, girmezdik… Erkekliğin bu denli vurgulandığı bu coğrafyada, erkek gibi davranmak için elimizden geleni yapardık. İstemeye istemeye futbol maçları, millet anlamasın diye anlattığımız, heteroseksüel sex hikâyeleri vardı!

Hayatı, istemeye istemeye yaşıyorduk aslında.
Gene o gün, saklanarak yaşadığım bu hayattan kurtulur da, ailemin beni kabul edip, özgür hayata geçerim umuduyla açıldım işte ben…

Hayat düşüncelerim kadar mükemmel değildi.
Gelecekten gelen bir söz kafamı bulandırdı, aslında geçmişe aitti. “El alem ne der yavrucuğum?”
Doğru bir soruydu. Ya el alem ne derdi? Hayat, zaten el alem için yaşanan, kendi benliğinin olmadığı bir olguydu dimi?  Şu hayatta elalem için yaşıyorduk bir nevi…
-----
Kafamda dep deli sorularla odamda yatıyordum. İçimden –ta kalbimin en derinlerinden-  ailemin beni anlayacağı ve “Sen bizim oğlumuzsun. Bu gerçek bunu değiştirmez” demesi geliyordu. Birde beynimin fikri vardı. “Onlar seni sen olduğun için değil. İdeallerindeki sen olacağında sevecekler” diyordu.


Odamdan çıkıp, salonda televizyon izleyen babamın yanına geçtim. İkimizden de on dakika çıt çıkmadı. Kararlıydım. Beni kabul etmelerini istiyordum. Hayatta kimse için değil, kendim için yaşamak istiyordum.
On dakikanın sonunda cahil cesaretim tavan yaptı. Bir anda, bir çırpıda söylemeliydim ki reaksiyonu az olmalıydı. Babam televizyona bakıyordu…

“Bana söylemek istediğim bir şey var mı baba?”
“Yok! Senin söylemek istediğin bir şey var mı?”
Baba, ben eşcinselim! Erkek bedenini seviyorum, ona ilgi duyuyorum. Sen nasıl kadınları seviyorsan bende erkekleri seviyorum. Toplumda böyle bir sürü insan var, ama korkuyorlar, ortaya çıkamıyorlar…”

Anlamsız ve boş bir suratla babam bana bakıyordu. O boş bakışların altında aslında ağlayan bir göz ve o gözü kapatan kocaman bir maske vardı. Çok geçmeden o da düştü. Babam ağlamaya başladı…

Kısıkça bir sesle,
“Uuf, Allahım, El alem ne der, Keşke şu an ben ölseydim”
Dedi. Ve bitmeyecek bir hikayenin kapılarını sonuna kadar açtı…


“Neler ummuştuk oysa
  uzun seferine çıkarken
                alacakaranlığında

                               BİLİNMEZLERİN”*

*Ayşe Kulin "Saklı Şiirler"-'Hasret'

8 Kasım 2013 Cuma

Açılma Hikayem -3-

Yoruldum...
Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken... Yoruldum!”**


Karşımda duran babamın yüzüne bakıp, haykırmak isterken buldum kendimi. Bunda anormal olan ne vardı ki? Benim için hakikat, gerçekti oysa…

Bana arkadaştan öte olan insandı, Gizem… Babamla salon konuşmamızın ertesi günü onu aradım. Dersteydi, açamadı. O gün ne kadar yalnız hissettim kendimi bilemezsiniz. İlkokul 2-3 civarında anlamıştım bendeki bu farklılığı. Korkmuştum kendimden, daha ne olduğunu bilmediğimden Allah’a hıçkıra hıçkıra dua etmiştim “Al içimdeki beni” diye. Daha Allah’ın ne olduğunu, kim olduğunu bilmeden, sadece yalvarmıştım günlerce... Allah benliğimi benden almadı. Tanrının kutsal ruhu dedi, bıraktı.

İlkokul ve ortaokul yıllarımda pek parlak geçmedi, minnacık çocuklar sanki anlamış gay olduğumu da bilmiş gibi hep bir ağızdan olmadık hakaretler ettiler.

İkinci kez aradım açmadı Gizem. İşte o an ilkokul çağıma döndüm. Yıllar sonra hiç olmak istemediğim bir zamana; ilkokul çağına… Yalnız benle tanıştım. Bir sürü arkadaşı olan yalnız benle…

Akşam okuldan sonra eve gittim, üzerimde kocaman ağır bir baskı… Apartmana girmeden, hemen yanındaki bir taşa oturdum. Gene Gizem’i aradım, nafileydi. Eve girmek istemiyordum. Üzerimde hissettiğim bu ağır baskı, itilmişlik ve dışlanmışlık hissi girme diyordu apartmana.

Ailem beni ben olarak görmüyor, uyuşturucu kullanan, gay barlarda takılan gay olmayan bir mahlukat olarak görüyordu. Bu ithamlar bir yere kadar kabul edilip, yenilir yutulur bir hal alabilirdi ama orada dikkat edilmesi gereken nokta ailemin beni ben olduğum için değil, hayallerindeki ben olduğum için sevmeleriydi.
Tüm cesaretimi toplayıp, apartmana girdim. İstemeye istemeye asansöre binip çıktım yukarı. Bugün ki sabah salon konuşmasının kritiği yapılacaktı illaki. Aileme yalan söylemek istemiyordum, onları  kırmak, suratlarını kızartacak hareket yapmak istemiyordum.


Onların bana dediğine göre çevreden şurdan burdan beni gay barda görenler varmış. İlaçlarımı yakalamışlar falan…  Bunların tamamen bir uydurmaca olduğunu taa o zamandan anlamalıydım ama anlayamadım işte.
Annem üzerimde baskı kurmak için babamı fişekliyor ve hiç layık olmadığım sıfatlarla beterin beterini söyletiyordu ki, ‘durum aslında o kadar beter değil ben sadece eşcinselim’ dememi bekliyordu. Ben bunu çok geç anladım ama oynanan oyun tam bir psikolojik savaştı…

Beterin beterini üzerine post gibi giymektense sadece betere razı olmaktı bana düşen…
İçeri girip odama sinmiştim. Birkaç arkadaşa mesaj attım. Bedenim o kadar ağırdı ki yerimden kalkacak halim yoktu.

“Abi merhaba ben ******, durumlar karışık. Bizimkiler benim uyuşturucu kullandığımı ve gay barlarda takıldığımı söylüyorlar. İftira atıyorlar. Kendilerine de iki –üç iftiracı kocakarı bulmuşlar, beni sıkıntı altında bırakıyorlar, noolur bir şey de, kimseyle konuşamıyorum ve iftiralar üzerimde kalacak.”

Mesaj buydu. Yığılmış bedenimin artık sakinleşmeye ihtiyacı vardı ama kalbim küt küt atıyordu. Ağır bedenimi o yataktan kaldırmak çok çok çok zordu…


Gıcık gibi kimseye ulaşamadım nihayet biri mesaj attı…

Neden benim bu saçma yaşanmışlıklarımı okuyasınız ki? Sizi değerli kılanda bu işte karşılıksız sevginiz.. Gerçekten zaman ayırıp okuduğunuz için çok teşekkür ederim. 4.bölümün devamını da okuyun lütfen. İşler karışacak..

**Ayşe Kulin Bora'nın Kitabından

7 Kasım 2013 Perşembe

Açılma Hikayem -2-


1. Bölümden hatırlayacağınız üzere duştan çıktıktan sonra babamı salonda otururken buldum. Bornozla salona gelen ben, o an anladım işte, bir şeylerin kötü gittiğini…

“Hadi üstünü giy de gel konuşalım” dedi babam. Üstümü büyük bir tereddüt ve korkuyla giyindim. Komodinin üzerine koyduğum telefona ilişti bir ara gözüm, bir sürü çamaşırın arasında ters dönmüş bir telefon… Bir anda bende şimşekler çaktı tabii “remember remember the fifth of remember” oldum… Ben o telefonu ters koymamıştım ki! Babam telefonumu kurcalamıştı, açık, net.

Salona geçtim. Babam bana bakıyordu, pek melüldü, sakin sakin “otur” dedi.
“Oğlum, biz aile olarak pek fazla bir şeyi paylaşamadık seninle, okuldan gelip doğru odana geçiyorsun, telefon elinden düşmüyor. Korkuyorum… Geçen annenle konuştuk, uyuşturucu aldığını ve gay barlara gittiğini söyledi, eve de geç geliyormuşsun. Bunları konuşmalıyız. Uyuşturucu içiyor musun?” diye bir konuşma geldi babamdan. Hayatımda aklıma Ankara’da gay bar olabileceği veya oraya gideceğim hiç geçmezdi. Bu neyin nesiydi şimdi? Sigara bile içmeyen ve hatta sigaradan nefret eden ben, neden böyle bir töhmetin altında kalıyordum ki? “Bakalım bunun da kokusu pek yakında çıkar” dedim ve gelen konuşma sırasına yanıt vermek adına konuşmaya başladım.

“Baba neden böyle bir düşünceye kapıldınız bilmiyorum ama hayatımda uyuşturucu nedir bilmem ve hiç de gay bara gitmedim” dedim. “Annemi bilirsin biraz abartır. Geçen konsere gittik, ondan geç kaldım. Eh o kadar da sosyal hayatım olsun ama dimi?” diyerekte suçsuz olduğuma inanmasını umdum. Hani gerçekten de suçsuzdum, hayatımda bir kere bile uyuşturucu kullansam ve ya gay bara gitmiş olsam içim acımayacaktı. Bu ileriki konuşmalarda bana bir zırh olacaktı emindim.

“Burutus, gay arkadaşlarınla mesajlaşıyorsun, onlara taktikler veriyorsun, telefonunda bir sürü erkek resmi var. Neden o insanlarla konuşuyorsun? Sana ne onlardan? (ağlayarak) Oğlum beni korkutuyorsun...”
Babamın ağlama konfigürasyonuna ek olarak ne diyeceğimi bilemedim. Ben sadece o insanların aktivistiyim diyebildim ve o zaten benim lafımı hemencecik böldü:

“Oğlum böyle tercihlerin mi var?”

“Hayır yok” diyebildim anca, sonuçta yanlış gelen bir soruydu. Bu işin bir tercih olmadığını, kimse böylesine zorlu bir hayatı tercih edemeyeceğini anlamalıydı. Yalan söylemediğim için içim rahattı ve “Hayır yok” diyerek olayın kapanacağını umdum ama hiç de öyle olmadı…

Bu olay ve peşi sıra gelen olaylar daha karmaşık dönemlere ve depresyonlara gebe idi…

3’ü bekleyin bebişlerim …

Sevgiler pıtırcıklar. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Koccamaaaan Öpüldünüz. Muaaah

6 Kasım 2013 Çarşamba

Açılma Hikayem _1_

My Comming Out Story...

Çok çok eski zamanlarda ki küçük bir kas gevşeticinin, tarihe gömülmüş bir salaklığın size nelere mal olacağını asla bilemezsiniz…

Efendim yıl 2011 mi 2012 mi ne. Anneciğim odama gelmiş, masamın üstünde bir küçük ilaç görmüş. Bana sormuş, “Burutus bu ne” diye, bende “çekiyorum anne, uyuşturucuya başladım” demişim. Hikaye böylece başlamış.

Çok sevgili anneciğim buna inanmış. İnternetten araştırmış ve üzerindeki simgelerden bunun extasi olduğuna inandırmış kendini. Tabiki o ilaç extasi değil, benden şüphelenen annemin hançerli koruma kılıfı o ilaç.
Tabi bunu annem yememiş içmemiş babama yetiştirmiş. Babamda gizliden gizliden 1 yıl boyunca beni araştırmış.

1 yılın sonunda bir gün odama gelen babam, çalışma masamın koltuğuna oturup; “Hadi kalk da duşa gir Burutus” diye yanıma geldi. Ben, sıradan bir gün de nasıl yapıyorsam, yataktan kalktım, duşa girdim. Hay salak ben, şifresinin bile olmadığı telefonumu o oda da bıraktım yaa la!


Tabi girmiş telefonuma, hemen de kurcalamış! Hemencecik de galeriye bakmış zaten. Erkek resimlerini görmüş, arkadaşlarla mesajlaşmalarımızı da okumuş. Kafası karışan babamı, sakinlik ve sükünetini bozmadan, kafasında deli sorularla salonda otururken buldum…